Allâhumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen
alâ Seyyidinâ Muhammed’in-illezî tenhallu bihi’l-ukadu ve tenfericu bihi’l-kurabu
ve tukdâ bihi’l-havâicu ve tunâlu bihi’r-regâibu ve husnul-havâtimi ve yusteska’l-gamâmu
bi vechihi’l-kerîm ve alâ âlihî ve sahbihi fî külli lemhatin ve
nefesin bi adedi külli ma’lûmin lek.
Allahım ! Efendimiz Muhammed’e (sav) kusursuz
bir salât ve rahmet, mükemmel bir selâm ve selâmet vermeni diliyoruz. O
Peygamber ki, onun hürmetine düğümler çözülür, sıkıntılar ve belalar onun
hürmetine açılıp dağılır, hacet ve ihtiyaçlar onun hürmetine yerine getirilir.
Maksatlara O’nun hürmetine ulaşılır, güzel sonuçlar O’un hürmetine elde edilir.
O’nun şerefli yüzü hürmetine bulutlardaki yağmur istenilir, Allah’ım, onun
ehl-i beytine, ashabına da her göz kırpacak kadar zamanda (her an, saniye) her
nefes alacak zamanda sana malum olan varlıklar sayısınca salât et.
(Duanın üstteki çevirisi internetten alınmıştır)
1.
اَللَّهُمَّ صَلِّ
صَلَاةً كَامِلَةً
|
Allâhumme salli salâten kâmileten
|
Allahım ! [Efendimiz Muhammed'e (sav) ] kusursuz bir salât et . (Onu iyiliklerle
kuşat, ona merhamet et)
|
Ey Allahım
|
Allâhumme
|
اَللَّهُمَّ
|
Allah (birisini) iyiliklerle kuşattı, merhamet etti
(Kaynak: Dağarcık yayınları sözlüğü)
|
Sallâ alâ
|
صَلَّى عَلَى
|
İyiliklerle kuşat, merhamet et !
|
Salli alâ
|
صَلِّ عَلَى
|
Namaz, dua, (Allah’ın) rahmeti, bereketi (Kaynak: Dağarcık yayınları sözlüğü)
|
Salât
|
صَلَاة
|
Tam, eksiksiz, hakiki, gerçek, bütün
|
Kâmile
|
كَامِلَة
|
1. Diyanet İşleri Başkanlığı, (Kuran
Yolu Türkçe Meal ve Tefsir 4. Cilt,
sayfa 359) de, Ahzab suresi 56. Ayette geçen Salat
kelimesi açıklanırken, müminlerin Peygamber’e salatı, ona dua etmeleri, onu
övgü ve hayırla anmalarıdır. Kendisine, “Selamın nasıl verileceğini anladık,
sana salat nasıl olacak? diye sorulduğunda, Rasulullah namazların oturuşlarında
okuduğumuz salavat-ı şerife’yi öğretmiş, (Bana böyle salat edersiniz) demiştir.
Sahih kaynaklarda meleklerin salatı da: dua, övgü ve tebrik olarak
açıklanmıştır.( Buhari, “Tefsir”, 33/10).
Allah’ın bir kuluna salatı şüphe
yok ki büyük bir iltifat, şeref, lütuf ve rahmetti. Ancak bunun mahiyet ve
keyfiyetini bilmek mümkün değildir. Kaynaklarda bu
açıdan salat, rahmet ve övgü şeklinde tanımlanmıştır. 43. Ayette
Allah’ın müminlere rahmetiyle lütuflarda bulunduğu, meleklerin de onlara dua
ettikleri salat kelimesiyle zikredilmiş, hemen arkasından da bu salatın
doğurduğu sonuç açıklanmıştır: İnsanı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak. Şu
halde Allah’ın salatı yalnızca övgü ve rahmetle sınırlı
değildir, ona mazhar olanların gözlerini ve gönüllerini hakikate açan bir
tecellidir.
2. Ahmet Davudoğlu Kuran-ı kerim
ve izahlı meali, sayfa: 427:
Dipnotta verilen bilgi: Allah’ın salat etmesi: rahmetine mazhar kılması,
meleklerin salat etmesi ise mağfiret dileğinde bulunmasıdır.
2.
وَ سَلِّمْ
سَلَامًا تَامًّا عَلَى
سَيِّدِنَا مُحَمَّدِ الَّذِي تَنْحَلُّ
بِهِ الْعُقَدُ
|
Ve sellim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ Muhammedin’illezî tenhallu bihi’l-ukadu
|
Efendimiz Muhammed’e mükemmel bir selâm ve selâmet vermeni
diliyoruz. O Peygamber ki, onun hürmetine düğümler çözülür.
|
Selam verdi, Peygambere selam salat getirdi, zarardan
korudu, himaye etti
|
Selleme alâ
|
سَلَّمَ عَلَى
|
Selam ver, Peygambere selam salat getir, zarardan koru !
|
Sellim
|
سَلِّمْ
|
Esenlik, barış, güven selamet
|
Selâm
|
سَلَام
|
Tam, tamam, eksiksiz
|
Tâmm
|
تَامّ
|
Üzerine, -e, -a
|
Alâ
|
عَلَى
|
Efendimiz
|
Seyyidunâ
|
سَيِّدُنَا
|
-dığı, -en, -an
|
Ellezî
|
الَّذِي
|
(Düğüm) çözüldü, (problem) halloldu
|
İnhalle
|
اِنْحَلَّ
|
(Düğüm) çözülür, (problem) hallolur
|
Yenhallu
|
يَنْحَلُّ
|
Onunla, onun sayesinde
|
Bihî
|
بِهِ
|
Düğüm
|
Ukde
|
عُقْدَةٌ
|
Düğümler
|
El-ukad
|
اَلْعُقَدُ
|
3.
وَ تَنْفَرِجُ
بِهِ الْكُرَبُ
|
Ve tenfericu bihi’l-kurabu
|
Sıkıntılar ve belalar onun hürmetine açılıp dağılır.
|
Yarıldı, açıldı;
(buhran, kriz, bunalım) atlatıldı;
(üzüntü, tasa) açıldı, dağıldı (mazi)
|
İnferace
|
اِنْفَرَجَ
|
Yarılır, açılır;
(buhran, kriz, bunalım) atlatılır;
(üzüntü, tasa) açılır, dağılır (muzari)
|
Yenfericu
|
يَنْفَرِجُ
|
Onunla, onun sayesinde
|
Bihî
|
بِهِ
|
Hüzün, tasa, keder, üzüntü, endişe, acı, ızdırap
|
Kurbe
|
كُرْبَةٌ
|
Üstteki kelimenin çoğuludur. (Hüzünler vs)
|
El-kurab
|
اَلْكُرَبُ
|
4.
وَ تُقْضَى بِهِ
الْحَوَائِجُ
|
Ve tukdâ bihi’l-havâicu
|
Hacet ve ihtiyaçlar onun hürmetine yerine getirilir.
|
Yerine getirdi (mazi fiil)
|
Kadâ
|
قَضَى
|
Yerine getirir (muzari
malum fiil)
|
Yakdî
|
يَقْضِي
|
Yerine getirilir
(muzari meçhul fiil)
|
Yukdâ
|
يُقْضَى
|
Onunla, onun sayesinde
|
Bihî
|
بِهِ
|
İhtiyaç
|
Hâce
|
حَاجَةٌ
|
İhtiyaçlar
|
El-havâic
|
اَلْحَوَائِجُ
|
5.
وَ تُنَالُ بِهِ الرَّغَائِبُ
|
Ve tunâlu bihi’r-regâibu
|
Maksatlara O’nun
hürmetine ulaşılır.
|
Elde etti, kazandı, erişti (mazi fiil)
|
Nâle
|
نَالَ
|
Elde ediyor, kazanıyor, erişiyor
(muzari malum fiil)
|
Yenâlu
|
يَنَالُ
|
Elde ediliyor, kazanılıyor, erişiliyor
(muzari meçhul fiil)
|
Yunâlu
|
يُنَالُ
|
Onunla, onun sayesinde
|
Bihî
|
بِهِ
|
İstenen şey, istek, dilek, arzu
|
Ragîbe
|
رَغِيبَة
|
İstenen şeyler, istekler, dilekler, arzular
|
Er-regâib
|
الرَّغَائِبُ
|
6.
وَ حُسْنُ الْخَوَاتِمِ
|
Ve husnu’l-havâtimi
|
Ve güzel sonuçlar (O’nun hürmetine elde edilir).
|
Güzellik, hoşluk, mükemmellik
|
Husn
|
حُسْن
|
Son söz
|
El-hâtime
|
اَلْخَاتِمَة
|
Son safha
|
El-havâtim
|
اَلْخَوَاتِم
|
7.
وَ يُسْتَسْقَى الْغَمَامُ بِوَجْهِهِ الْكَرِيم
|
Ve yusteska’l-gamâmu bi vechihi’l-kerîm
|
O’nun şerefli yüzü hürmetine bulutlardaki yağmur istenilir.
|
Yağmur duasına çıktı (mazi fiil)
|
İsteskâ
|
اِسْتَسْقَى
|
Yağmur duasına çıkar (muzari malum fiil)
|
Yesteskî
|
يَسْتَسْقِي
|
Yağmur duasına çıkılır (muzari meçhul
fiil)
|
Yusteskâ
|
يُسْتَسْقَى
|
Bulut
|
El-gamâm
|
اَلْغَمَام
|
İle
|
Bi
|
بِ
|
Onun yüzü
|
Vechuhû
|
وَجْهُهُ
|
Asil, seçkin, şerefli, değerli
|
El-kerîm
|
اَلْكَرِيم
|
8.
وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ فِي كُلِّ لَمْحَةٍ وَ نَفَسٍ بِعَدَدِ كُلِّ مَعْلُومٍ لَكَ
|
Ve alâ âlihî ve sahbihî fî kulli lemhatin ve nefesin bi
adedi kulli mağlûmin lek.
|
Allah'ım, onun ehl-i beytine, ashabına da her göz kırpacak
kadar zamanda (her an, saniye) her nefes alacak zamanda sana malum olan
varlıklar sayısınca salât et.
(İyiliklerle kuşat, merhamet et)
|
Üzerine, -e, -a
|
Alâ
|
عَلَى
|
Aile, hısım, akrabalar, taraftarlar
|
Âl
|
آل
|
Onun ailesi(ne)
|
Âlihi
|
آلِهِ
|
Arkadaş, dost, taraftar
|
Sâhib
|
صَاحِبٌ
|
Arkadaşlar, dostlar, taraftarlar
|
Sahb
|
صَحْبٌ
|
Onun arkadaşları(na)
|
Sahbihî
|
صَحْبِهِ
|
İçinde, -de, -da
|
Fî
|
فِي
|
Her, bütün
|
Kullu
|
كُلُّ
|
Göz kırpma
|
Lemha
|
لَمْحَة
|
Nefes
|
Nefes
|
نَفَسٌ
|
Sayısınca, adedince
|
Bi adedi
|
بِعَدَدِ
|
Malum, bilinen
|
Mağlûm
|
مَعْلُوم
|
Sana
|
Leke
|
لَكَ
|