Egyptian National Research Center (Mısır Ulusal Araştırma
Merkezi)nden Abd al-Baset Sayyid (Abdülbasit Seyyid) ‘in bir tv programında
söyledikleri ilgimi çekti.
Konuşmayı aşağıda kabaca tercüme ettim:
The British Museum (İngiltere’de Londra’da bir müze)
Hacerül Esved’den koparılan üç parçanın kendilerinde olduğunu açıkladı.
Bu üç
parça, Hacerül Esved’in Güneş sisteminin dışından gelen bir taş olduğunu
ispatladı.
Beyaz saçlı,
kırmızı yüzlü Hristiyan bir adam Kabe’ye girdi. Tavaf etmeye başladı. Bir
fırsat bulduğunda bir elmas parçası ile Hacerül Esved’den üç parça kesti. O
devirde Hacerül Esved’in etrafında o metal kısım yoktu. Adam Mekke’den Cidde’ye
oradan da Avustralya konsolosluğuna gitti. Orada kahramanlar gibi karşılandı.
Bir Avustralya gemisi adamı Londra’ya götürdü. Adam taş parçalarını British
Museum’a götürdü. Orada taşlar incelendi.
Niyetleri neydi? O taşın dünya üzerinde bulunan
sıradan bir taş olduğunu ispatlamak. Bu, müslümanlar tarafından öpülen taşın,
sıradan bir taş olduğu anlamına gelirdi.
Fakat analizler tersini gösterdi.
Araştırmacılar
taşların bir tür (semi-conductor: yarı iletken) olduğunu keşfettiler.
Yarı iletkenler, elektronik aletlerin gelişmesine
yol açmıştır. Mesela büyük bir radyo alın. Onu kol saatinin içine sığacak hale
getirebiliriz. Nasıl? Radyonun içine koyduğumuz ampul yerine, onları bu boyda
bir kristal kadar küçük yapmaya başladılar.
NASA’dan Karnar isimli bir araştırmacı, Hacerül
Esved parçalarından birini aldı. Onu 1 milyon telefon hattıyla yükledi. Taş
dayandı. 100 milyon telefon hattıyla yükledi. Taş dayandı. Taşın büyüklüğü nohut kadardı.
Araştırmacı, bu
taşın görülmeyen ışın yaydığını buldu. Nohut büyüklüğünde bir Hacerül Esved
parçasının 100 ışın yaydığını buldu. Her bir ışın, 10.000 kişinin içinden
geçebilirdi. (İçine nüfuz edebilirdi.)
Video linki:
Konu ile ilgili Ahmet Maranki’nin enteresan ifadeleri:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder